Şizofreni Tanımı

  • Editör: mesude - Pazartesi, Mart, 2017

 

ŞİZOFRENİ TANIMI

Şizofreni; ruhsal durumun hemen tüm alanlarında belirti ve bulgular gösteren, genellikle gençlik yıllarında başlayan, sıklıkla belirgin hallüsinasyonlar ya da hezeyanlar ile giden, davranışın kognitif, emosyonel ve diğer fonksiyonel bozulmalarla değişkenlik gösteren kronik ve sıklıkla relapslarla seyreden bir beyin hastalığıdır (Yavuz, 2008).

Toplumda yaklaşık olarak %1 sıklıkla görülebilmektedir. Şizofreni görülebilme sıklığıının demogafik faktörlerle değişiklik gösterdiği göz önünde bulundurulursa halen dünyada 60 milyondan fazla şizofreni hastası bulunduğu öngörülebilir. Türkiye için yaklaşık olarak 350 bin hastadır. Şizofreni hastalarının ailelerinde bu hastalık toplum ortalamasına göre daha sık görülmektedir. Nörogelişimsel probleme genetik, çevresel ve sosyal faktörlerin de katkısı bulunur (Uzbay, 2009).

Hastalığın gidişatı ve sonlanışı hastadan hastaya süreç içerisinde değişiklik gösterebilmektedir. Henüz etiyolojisi tam olarak bilinmeyen ve önemli ölçüde yeti yitimine yol açan bir toplum sağlığı sorunudur (Erkoç ve Soygür, 2007). Şizofreni hastalığının ortaya çıkmasında genetik etmenlerin rolü çevresel ve sosyal faktörlere göre daha baskındır. Çevresel ve sosyal faktörlerin etkisi kalıtımsal yatkınlık zemininde şizofreni hastalığını ortaya çıkarabilmektedir (Atbaşoğlu ve Saka, 2007).

Beyin görüntüleme bulgularına bakıldığında şizofrenide en sık bildirilmiş nöroanatomik bulgu sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında lateral ve üçüncü ventriküllerde genişleme olmasıdır. Şizofreni hastalarında sağlıklı kontrollere göre frontal loblarda, amigdala, hipokampus, parahipokampus, talamus, medyal temporal lob, singulat girus ve üst temporal loblarda hacim azalması tespit edilmiştir. Kortikal hacim azalmasının en belirgin olduğu bölgeler temporal lob, özellikle medyal yapılar olarak bildirilmiştir. Bu bulgular, şizofreni hastalarının beyninde saptanan yapısal değişikliklerin, hastalık için, altta yatan genetik yatkınlığın göstergesi olabileceğini düşündürmektedir. Değişikliklerin şiddetinin de belirtilerin klinik olarak ortaya çıkışı ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Üst temporal girus hacmindeki azalmanın varsanılar ve elektrofizyolojik değişikliklerle, orta frontal korteks hacim azalmasının ise negatif belirtilerle ilişkili olduğunu bildiren çalışmalar mevcuttur (Ertuğrul, 2007).

Beynin en önemli fonksiyonları olan duygu, düşünce ve davranış alanlarında görülen bu bozukluklar, kişinin insanlarla olan etkileşimini, iletişimini, ilişkisini engellediği gözlemlenebilmekte olup, hastalık uyum bozukluğuna yol açabilmektedir (Yavuz, 2008).

Klinik belirti ve bulgulara bakıldığında şizofreni 15- 40 yaş aralığında ortaya çıkabilmekte ve yoğun olarak 18- 25 yaş aralığında yığılma vardır.

Hastalık belirtileri ortaya çıkmadan önce çoğunlukla şizoid ve şizotipal kişilik özellikleri gösterebilir (Yavuz, 2008).

Şizofreni hastaları tehlikeli midir?

Kitaplar ve filmler çoğunlukla şizofreni hastalarını tehlikeli ve vahşi gösterir. Oysa bu her zaman geçerli değildir. Çoğunlukla çevrelerinden uzaklaşmayı ve yalnız olmayı tercih ederler, fakat hastalığın yanında madde veya alkol bağımlılığı olanlar tehlike ve şiddet içeren davranışlarda bulunabilir. Öte yandan şizofreni hastaları kendilerine zarar verebilir. Şizofreni hastaları arasında genç yaşta ölümün birinci nedeni intihardır. Doğru tedaviyle şizofreni hastaları psikiyatri hastaneleri yerine, aileleriyle veya toplum içinde üretici bir hayat yaşayabilirler.

Kaynaklar;

Yavuz R. ve ark.: Şizofrenik Hastaların Beyin Omurilik Sıvısında Homovanilik Asidin Etiyolojik Açıdan İncelenmesi. XXII. Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi. 29 Ekim- 1 Kasım 1986, Marmaris.

Uzbay T.; Şizofreni Tedavisinde Yeni Farmokolojik Yaklaşımlar. Türk Psikiyatri Dergisi 2009; 20 (2): 175-182.